SEYRİN TARİHÇESİ
Seyir ilk insanlarla başlamıştır. Onun ilk şuurlu hareketlerinden birisi de, barındığı yere gidip gelirken, bazı maddeleri ölçü olarak alması, böylece kara seyrinin en ilkel şeklini yapmasıdır. Suya karşı ilgisi ise bazı cisimlerin suda yüzdüğünü görmesiyle başlamıştır.
Bundan hemen sonra, o cismin üzerinde kendisi de olduğu halde yüzmeye devam ettiğini görmüş ve bu cismi istediği yere yönlendirmeyi öğrenmekle de, sularda seyir başlamıştır. Sularda yapılan ilk seyir kara maddelerini rehber olarak kabul eden Kılavuz Seyridir.
Parakete Seyri ise daha sonraları başlamıştır. Bu da insanoğlunun sahillerden uzaklaştıktan sonra geminin mevkini bilmek istemesinden doğmuştur. Bugün en gelişmiş şekline varmış olan Astronomi Seyri ise gök cisimlerinin tanınmasından ve hareketlerinin incelenmesinden sonra başlamıştır. 20. yüzyılın son yarısında ise Elektronik Seyir artık insanoğlunun uyguladığı en modern seyir türü olup, elektrik enerjisinin eski problemlerin çözümüne modern şekilde uygulanışıdır.
Hristiyanlıktan Önceki Dönemlerde Seyir
Asırlar boyunca zaman zaman seyir önemini taşımayan pek çok deniz seferleri yapılmıştır. Orta Asya’da büyük gruplar halinde göçlerin başladığı M.Ö. 2200 yıllarında, şimdiki Amerika yerlilerinin Güneydoğu Asya’dan deniz yoluyla Amerika kıyılarına ulaştıkları varsayılmaktadır. Denizde hiç bulunmamış ve seyri bilmeyen insanların nasıl olup da böyle büyük seferler yapabildiklerini anlamak pek kolay değildir. Kesin olarak bilinmemekle birlikte, Kuzey Denizi sahillerinde yaşayan kavimlerin ve Polonezyalıların büyük denizci oldukları ve atadan kalma yöntemlerle bu işi yürüttükleri söylenmektedir.
En önce yapılan seyirlerden olup da bugün hakkında oldukça bilgi sahibi olunan seferlerden biri de, bir Yunan astronom ve seyircisi olan PYTHEAS’ın yapmış olduğu seyirdir. PYTHEAS M.Ö.350 ile 300 yılları arasında Akdeniz limanlarının birinden kalkarak, İngiltere’ye varmış ve bugünkü ticaret yolunun kurucusu olmuştur.
Bir çok tehlikeli yolculuktan sonra Kuzey Scotchland ve o zamanki yazarlara göre dünyanın en kuzeydeki karaparçası olan Tule’e (devamlı güneşin bulunduğu masallar diyarına) varmıştır. Seferine devam eden PYTHEAS, Norveç Fiyordlarını ve Kuzeybatı Almanya’da bazı nehirleri keşfederek Baltık Denizine ulaşmıştır.
PYTHEAS’ın bu seferinde ve o dönemde yapılan diğer seferlerde günümüzde kullanılan pusula, sextant ve elektronik cihazlardan hiçbiri kullanılmamıştır. Buna rağmen onların bu işi nasıl yaptıklarının izahı bazı tarihçilerin yazdıkları gibi, pusulaya benzer bir alet kullandıkları, sahile çok yakın ve ancak iyi havalarda gündüz seyir ettikleri değildir.
Aksine sahili yalayarak seyir yapmadıkları, burundan buruna seyirlerine devam ederek zaman zaman gözden kayboldukları ve tekrar çıktıkları limanlara döndükleri, ayrıca mekanik aletler olmaksızın, güneşten, yıldızlardan ve rüzgarlardan yararlandıkları bilinmektedir.
PYTHEAS ve O’nun zamanında belirli sahiller ve denizler hakkında doğru bilgi veren kitapların (Sailing Direction) oldukça küçük bir sahayı kapsadığı ve yaptığı kuzey seferi için herhangi bir kaynaktan bilgi edinmediği sanılmaktadır.
16. Yüzyıl Seyri
Milada (İsa’nın doğumu) yakın asırlarda, seyir hakkında ilerlemeler yavaşlamış ve nihayet tamamen durmuştur. Bu duraklama Avrupa’nın keşiflerde en ileri olduğu devre (Altın Devri) kadar devam etmiştir.
PYTHEAS’dan yaklaşık 1900 yıl sonra, memleketinde prestijini kaybetmiş, Portekizli bir asilzade olan Ferdinant MAGELLAN, İspanya bandrası taşıyan gemilerle dünya turuna çıkmıştır. MAGELLAN çok yüksek güney enlemlere inerek Pasifik Okyanusuna geçmeyi başarırken, Martin BEHAIMS’in dünya haritalarından, 1515 de Johann SCHONER’in yaptığı kürelerden ve yine aynı yılda Leonardo da VINCI tarafından yapılan dünya haritalarından yararlanmıştır.
MAGELLAN’ın 1519 yılında başladığı seferinde yanında, deniz haritaları, yeni haritaların çizilmesi için kağıtlar, minyatür bir dünya küresi, ağaç ve metal teodolitler, pusula, manyetik ibreler, kum saatleri ve kıçtan atılan parakete gibi, bazı seyir aletlerinin bulunduğu bilinmektedir. Buradan da 16. asırda seyir yapan denizcilerin pek çok olanağa sahip oldukları görülmektedir.
18. Yüzyıl Seyri
MAGELLAN’ın seferinde ilkel bir kronometre taşıdığı, fakat bunun hiçbir zaman kesin boylam bulunmasında kullanılmadığı bilinmektedir. Ancak, MAGELLAN’dan 200 yıl sonra kronometre seyirciler için çok önemli bir ihtiyaç haline gelmiştir. Seyirci kronometre yardımı ile kesin boylamını ve denizdeki fix mevkini saptamıştır.
1768 ila 1779 yıllarında Pasifik Okyanusunda, Kaptan James COOK tarafından modern sayılabilecek üç buluş seyri yapılmıştır. COOK, zamanın bilim ve teknik olanaklarından yararlanarak denizlerde araştırma yapan ilk kaptandır.
İlk seferinde, kendisine denemesi için verilen birçok astronomik saat kullanmış, ikinci seferinde ise tamamen kronometre olan 4 değişik saatin denemesini yapmıştır. Bu sayede kesin boylam hesapları yapma olanaklarına erişilmiştir.
COOK’un seferleri devam ederken, astronomlar da seyrin ilerlemesi için büyük çaba göstermişler ve nihayet Güneş Sistemi teorisi kabul edilerek ilk deniz almanağı basılmıştır. Buna paralel olarak haritalarda ve harita projeksiyonlarında belirli bir ilerleme kaydedilmiş, manyetik sapma değişimleri de iyice anlaşıldıktan sonra pusula güvenilir bir duruma gelmiştir.
Daha sonraları seyir matematiğine ait pek çok kitap basılmış ve gelişmiş paraketelerin kullanılmasından sonra da gemi süratleri yeterli bir kesinlikle ölçülebilmiştir.
20. Yüzyıl Seyri
Amerikalılar tarafından 1952 Temmuz’unda yapılan araştırma seferinde zamanın en gelişmiş seyir aletleri kullanılmıştır. Artık güvenilir kronometrelerle zamanı saptamak çok kolaylaşmış, hakiki kutbu (Kuzey) gösteren cayro pusulaların kullanılmasıyla, variation ve deviation önemini kaybetmeye başlamıştır.
Modern almanakların kullanılmasıyla da, çeşitli gök cisimlerinden yapılan rasatlarda kesinlik, arzulanandan daha kolay olmaya başlamış, altitude ve azimuth cetvellerinin kullanım kolaylığı, seyirciye astronomik mevki hattının çizilmesinde sürat kazandırmıştır.
Zaman içerisinde elektronikte meydana gelen teknolojik gelişmeler seyirciye yardımcı olmaya başlamış, saat ayarlarının telsiz istasyonları tarafından verilmesiyle kronometrenin kontrolü ve kötü havaların önceden rapor edilmesi, seyir emniyetini bir kat daha arttırmıştır. Elektrikli iskandil, karina altındaki suyun derinliğini ölçmede; radar, mesafe ve kerteriz elde etmede fevkalade yararlı olmuştur.
Loran cihazlarının kullanılmasıyla da, sinyal veren istasyondan binlerce mil uzaklıktaki gemilerin fix mevki elde etmeleri sağlanmıştır. Son olarak uydular aracılığıyla insanoğlu açık denizde her an bulunduğu mevkii saptama olanağını kolaylıkla bulabilmektedir.