Çelik gemilerin deniz ticaretinde kullanılmaya başlanmasından itibaren deniz suyunun gemi dengesini sağlamada kullanılması kaçınılmaz bir hale gelmiştir. Böylelikle gemiler emniyetli sefer gerçekleştirmekte ve bu da tekne üzerindeki stresi azaltmakta. Ayrıca yüksüz geminin, pervanesinin yeterli olacak kadar suya batmasını sağlayıp geminin manevra kabiliyetini artırmaktadır.
Deniz suyunun bu amaç için kullanılması ilerleyen yıllarda deniz canlıları için büyük bir tehlikeli oluşturdu.
İlk olarak 1903 yılında Kuzey denizinde Asya Fitoplanktonlari‘nin ortaya çıkması, deniz eko sisteminin tehlike altında olduğunun göstergesi idi. ilerleyen yıllarda Kanada ve Avustralya 1980 yılında IMO ya kaygılarını iletmiş ve ve 8 Eylül 2017 tarihi itibariyle “Ballast Water Treatment” konvansiyonu devreye girmiştir.
Gemiye alınan balast suları, larva aşamasında veya daha gelişme fazında olan bakteri, virüs ve daha pek çok deniz canlısını içermektedir. Bu organizmaların pek çoğu de-balast işlemi sırasında hayatta kalamamakta. Ancak diğer bir önemli kısmı ise yeni yerlere taşınmaktadır ki bu da ekolojik, ekonomik ve halk sağlığı üzerinde tehlike oluşturmaktadır.
Balast konvansiyonunun tarihine baktığımızda mihenk taşı diyebileceğimiz tarih 2009 yılıdır. Bu tarihten itibaren inşa edilecek tüm gemilerde ve balast kapasitesi 5000 m³ olan gemilerde “treatment” sistemi zorunlu hale gelmiştir.
“Treatment” Sistemi Nasıl Çalışır?
Gemide kullanılmak istenen ünite, bayrak devleti tarafından onaylı olmak zorundadır ve göz önünde tutulacak faktörler; alan, maliyet ve fayda etkileridir. Temel olarak treatment sistemi 2 aşamadan oluşur.
- Katı-Sıvı Ayrıştırılması
Basitçe askıda kalan büyük boyutlardaki organizmaların strainer (süzgeç, filtre) yardımıyla ayrıştırılmasıdır.
- Dezenfeksiyon
Mikroorganizmaların ortadan kaldırılması veya işlevsiz hale getirilmesidir. Kullanılan yöntemler ise kısaca şöyledir;
- Mikroorganizmaların kimyasal olarak pasifleştirilmesi.
- Mikroorganizmaların ışın etkisine maruz bırakılarak, fizikokimyasal olarak pasifleştirilmesi işlemi. Böylelikle canlıların DNA’larında değişim meydana gelir ve onların yeni yerlerinde çoğalmaları engellenir.
- Oksijensiz bırakma işlemi; burada da suda çözünmüş olan oksijenin ortama inert gaz enjekte edilmesiyle canlıların oksijensiz bırakılmasıdır.
Arıtma İşlemi
Bu işlem sırasında filtreleme veya hidroklorin teknoloji kullanılmaktadır. Filtre işleminin uygulanabilmesi için filtre büyüklüğünün uygun olması gerekir. Planktonların filtrelenmesi için filtre-süzgeç genişliği 10 – 50 pikometre civarı olması gerekir. Ayni zamanda bu işlem için yeterli basınç sağlanması da gerekir. Sisteminin kullanıldıktan sonra temizlenmesi cihazın kullanım ömrünü uzatır.
Hidroklorin teknolojisinde ise; yüksek hizada ki su ortama verilerek dönme kuvveti oluşturur ve bu da merkezkaç kuvveti yaratarak partiküllerin sudaki hızını arttırır.
KİMYASAL DEZENFEKSİYON
Sistemin verimliliği; suyun PH değeri, sıcaklığı ve organizmalara bağlı olarak değişmektedir. Klorin kullanılması en ucuz ve en etkisiz yöntemdir. Ayrıca istenmeyen hidrokarbon tortuları da oluşturur.
Peracetric Acid ve Hidrojen Peroksit Kullanılması ise su da daha çok çözünebilen ve daha az zararlı ürün olan Peraclean oluşturur. Ancak bu sistem ise çok pahalıdır.
Menadione veya K Vitamini kullanılması ise halen Amerikan Gıda Sağlık Birliğinin onayını beklemektedir. Sonuç olarak kimyasal yöntemin başarıya ulaşması, birinci aşamanın verimliliğine bağlıdır.
FİZİKSEL DEZENFEKSİYON:
Bu işlemde en çok kullanılan yöntem aynı zamanda temiz su arıtma işleminde de kullanılan Ultra Viyole ışınlardır. Amalgam lamba etrafında değişik dalga boylarında ışınlar gönderilir. Bu sistem virüsler üzerinde de etki göstermekte ancak sistemin başarılı olabilmesi için temiz suya ihtiyaç vardır. Aksi takdir de kirli su içerisinde ışınlar mikroorganizmalara ulaşamamaktadır.
Ozon, Hidrojen Peroksit veya Titanyum Dioksitin bu sistem ile birlikte kullanılması ise UV sisteminin etkinliğini arttırır.
Oksijensiz bırakma işleminde ise temel nokta süredir. Gemilerin uzun sefer yaptıkları düşünülürse sistemin başarılı olacağı düşünülebilir. Aksi takdir de kısa seferlerde organizmaların oksijensiz kalması için yeterli süre sağlanmadan de-balast yapılmaktadır.
Kavitasyon işleminde de su içinde baloncuklar oluşturulur ve bu baloncuklar da mikroorganizmaların hücre duvarlarına zarar vererek etkisiz hale gelmelerini sağlamaktadır.